“Cenan Bıçakçı’yı düşünmek”

Selim Uslu      18 Eylül 2001


İnadina.com’un özel sayısında da olduğu gibi, ne zaman konu açılsa, Cenan Bıçakçı’nın ilkeli, dürüst, özverili, onurlu, mücadeleci bir sosyalist 
olduğu söylenir. Elbette öyledir ama, kendisinin de hep söylemiş olduğu gibi, böyle olmak bir marifet değildir. Kuşkusuz, insan ilkeli, dürüst, özverili, onurlu, mücadeleci olmalıdır ve sırf böyledir diye de övülmemelidir, övünmemelidir. 

Cenan Bıçakçı’nın ülkemizdeki ortalama sosyalist insan tipinin çok ötesinde meziyetlere sahip olduğunu hatırlatarak onu layıkıyla anmış olmuyor, hatta belki de kızdırmış oluyoruz. 

Belki de neyi niçin yapmış olduğuyla daha fazla ilgilenmemiz gerekiyor. Bu amaçla, Cenan Bıçakçı’nın siyasal pratiğine dışarıdan bakan biri olarak, birkaç düşüncemi yazmak istiyorum. 

Sosyalistlerle işçi sınıfı arasındaki ilişki hep sorunlu bir alan olmuştur. 
Öncülük-kuyrukçuluk ekseninde salınan, eşitsiz ve çoğu zaman samimiyetsiz bir ilişki söz konusudur. Cenan Bıçakçı bu konuda çok sağlam bir yerde ve kendisi olarak durmaktadır. İşçi sınıfını ne yüceltir ne de öncülük taslar. Ne zihniyet dünyasında ne de ilişkilerinde işçi sınıfına yönelik eşitsiz, samimiyetsiz bir yaklaşım vardır. 

Grev çadırlarında yatıp kalkmasına, bir sendikacı olarak ücretinin, en 
yüksek işçi ücretinden daha fazla olmamasına filan bakıp onu “işçici” de bulabilirsiniz; bir grevi desteklemek için bir dizi ünlü ressamı bir araya toplayıp, resim yaptırıp sattırmasına bakarak “snop” da… 

Oysa, yakından bakıldığında gerçek ortaya çıkar. Cenan Bıçakçı, işçilerle sosyalist teori üzerinden bir ilişki kurmaz. O, eşitlik, özgürlük, demokrasi ve katılımcılık gibi değerleri burada ve şimdi hayata geçirmek için somut çareler arayan gerçek bir pratisyendir. Ancak bu somut çarelerle sosyalizm ideali arasındaki geliş gidişlerin de gayet net farkındadır ve bunları önemser. 

Cenan Bıçakçı için “mesele” buradadır ve mümkünse hemen şimdi çareler aranmalıdır. Ancak daha döllenmemiş yumurtalara erken doğum yaptırmayı öneren aceleci yaklaşımlar ona terstir. Onun önemsediği, geleceğin insanının ve toplumsal ilişkilerinin nüvelerini bugünden atmaktır. Örneğin, sosyalizm, insan mutluluğu adına çok büyük bir adım olacak, insanın kendini geliştirip gerçekleştirmesinin daha zengin yollarını herkese eşitçe sunabilecekse, bunu bugünün sosyalist örgütlenmeleri, ilişkileri içinde görüp yaşamak ister. Eşitliğin, özgürlüğün, katılımcılığın, adaletin hemen ve şimdi gerçekleşmesini ister. İçinde bulunduğu sendikalarda, siyasi partilerde örgüt içi ilişkileri önemseyişinin, mesaisinin önemli bir bölümünü eşitlikçi, katılımcı ilişkileri nasıl hayata geçirebiliriz, konusuna ayırışının nedeni budur. 

Cenan Bıçakçı’nın zihniyet dünyası büyük ölçüde Mehmet Ali Aybar’ın etkisi altındadır. Ancak Bıçakçı bir “Aybarcı” değildir. Teorik öncülüğe dayalı bir hiyerarşik üstünlük onun ne işçi sınıfı ne de kendi adına kabul 
edebildiği bir şeydir. Cenan Bıçakçı siyasi hayatını elbette bir grupla ama – olumsuz anlamıyla – bir grup psikolojisi içine düşmeden geçirmiş, kişisel özerkliğini sonuna kadar korumuştur. Tabii bunları söylerken, sık sık, Marx’ın “ben Marksist değilim” sözünü hatırlatan Mehmet Ali Aybar’ın da başka türlü bir ilişkiyi öngörmediğini belirtmek gerekiyor. 

Cenan Bıçakçı’nın yetmişli yılların sonunda televizyonda yaptığı konuşma bugün bile pek çok kişinin hatırındadır. Haklılığı ve samimiyetiyle çok kişiyi etkileyen o konuşma, bir gerçeğin de göstergesidir. Cenan Bıçakçı için hayat bir yerde, siyasal pratik bir başka yerde değildir. O siyaseti, siyasetin değil, hayatın diliyle yapmıştır. Bir kısım sosyalist dışında kimselere ulaşamayan, anlam, heyecan ve duygu iletmeyen, kapalı bir cemaat diline hiçbir zaman itibar etmemiştir. 

Bu kısa yazıyı bitirirken, onu eleştirmemiş olmanın huzursuzluğunu 
yaşıyorum. Bu eleştirisizliğin onu rahatsız edeceğini düşünüp üzülüyorum ama elimden de gelmiyor. Bu kadar lükse de hakkımız yok gibi hissediyorum…