29 – 30 – 31 Temmuz 1995 günlerinde Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan “Sosyalistler Tartışıyor” başlıklı yazı dizisi kapsamında yapılan söyleşi.
Bir süre önce feshedilen Sosyalist Devrim Partisi’nin kurucuları arasında yer alan ve genel başkanlığını yapan Cenan Bıçakçı ile “Dünyada ve Türkiye’de Sosyalizmin Geleceği” üzerine konuştuk. 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi Adana İl Başkanlığı ve Genel Yönetim Kurulu üyeliği yapan, ardından partinin 1968 kongresinde BEhice Boran ve arkadaşlardının oluşturduğu Emek Grubu’na karşı Mehmet Ali Aybar’ın grubunda yer alan Bıçakçı, Türk sendikacılık yaşamında da önemli bir yere sahip. Gazetecilik mezunu olan Bıçakçı, Türkiye Yapı – İş SEndikasi Güney Bölge Başkanlığından sonra Ağaç Sanayi İşçileri Sendikası’nı (ASİS) kurarak genel başkanlığını yaptı ve önemli grevleri yönetti. TİP’te görev yaptığı sıralarda sosyalizmin bağımsız olması, Sovyetler Birliği ya da Çin Halk Cumhuriyeti yanlısı olmaması gerektiğini savunan Cenan Bıçakçı örgütlenmenin de aşağıdan yukarıya doğru olması için mücadele etti. Bugün de sosyalizmin geleceğinden umutlu olduğunu söyleyen Bıçakçı’ya yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
- Sovyetler Birliği’nde sistemin çökmesiyle hem Türkiye’de hem de dünyada sosyalizmin “öldüğüne” ilişkin tartışmalar başladı. Bu çerçeveden hareketle bakıldığında, dünyada solun geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bıçakçı – Dünyada sosyalizmin gelişmesi, oluşması için her şey hazır. Objektif olarak her şey hazır ama subjektif olarak ne yazık ki değil. Bilindiği gibi Marks, artık acze düşacek bir kapitalizmin sonucunda bir güzel alternatif olarak getirdi solu, sosyalizmi. Belki onun dediği gibi gelişmedi her şey. Ama bugün kapitalizm; adına liberalleşme de dense neoliberalleşme de dense çok büyük sancılar çekiyor. Ve bütün dünyada palyatif birtakım önlemlerle bu yıllara gelen kapitalizm artık geçici çözümler bile bulamıyor. Globalleşme gibi şeylerin çözüm olması mümkün değil. Çünkü birbirlerine çok benzemeyen sosyopolitik, sosyoekonomik yapılar bir araya gelemeyeceklerdir. Ama adını değiştirerek yeni birtakım planlamalarla birkaç soluma daha kazansın isterler. Objektif olarak durum bu. Gene objektif olarak, bir şeyin bitimiyle yeni seçenekler çıkar, yeni seçenekler aranır. Seçenek de belli; özel mülkiyete karşı toplumsal mülkiyet. Bu, sadece birtakım meta ya da üretim aracı için değildir, yönetim için de böyledir. Halbuki bir yandan piramidal bir yönetim biçimiyle ekonomiyi, diğer yandan piramidal bir biçimde siyasi otoriteyi yürütmek istiyorlar.
İnsanlar, toplumlar nasıl gelişirse gelişsin öyle bir noktaya geldiler ki, dünyada bu gibi şeyleri reddetmeye başladılar. Hatta kendileri üretim biçimini değiştirdiler. Esnek üretim biçimi dediler, yönetime işçilerin katılması dediler. Bize bile ithal edildi biliyorsunuz, Sabancı’nın lastik fabrikasıyla. Tabii aldatmaca bir şey. Bu, ömrü uzatmak için çare aramaktır. Yani bence bu soru “Türkiye’de sosyalizmin, Marksizmin geleceği ne olacaktır” biçiminde değil de “Bu ivme nasıl kazanılacaktır, can şekişen bir şeyin karşısına bir diri nasıl çıkarılacaktır” şeklinde olmalı herhalde. Çünkü gerçekten can çekişiyor. Bütün dünyada Sovyetler Birliği ayaktayken bu can çekişme edebiyatı Türkiyemiz’e de varana kadar çok gelişti. İlerleyen sosyalizm, gerileyen kapitalizm falan dendi, birtakım krizlerden söz edildi. Aslına bakarsanız, o birtakım sosyalistlerin umut edebiyatıydı. Daha osıra Ay’a yarıştaydılar. Yani o kadar gerilememişlerdi, palyatif birtakım önlemlerle geçici çözümler bulabiliyorlardı. Şimdi artık bunu bulamıyorlar. Ama bugün kapitalizmin car çekişmeye başlaması, eskisi gibi edibiyat değildir. Şimdi asıl üstünde durulması gereken şey galiba nasıl olacağıdır.
- Dünyada sosyalizmin öldüğüne dair ileri sürülen tezler, işçi sınıfının ortadan kalktığına, çünkü teknolojinin işçi sınıfını yok ettiğine dayandırılıyor. Teknoloji işçi sınıfını yok etti mi gerçekten?
Bıçakçı – Sosyalizmin ölüşünü bir şeye bağlıyorlar. Şimdiye kadar adına sosyalist denen, öyle etiketlerle yaşayan birtakım ülkeler oldu ve o ülkelerde bir şeyler çöktü. Buna bakarak sosyalizm çöktü deniyor. Halbuki sosyalizmde ön şey ne: iktidarın adresi, iktidara sahip olacak sınıfın adı.
O nedir, işçiler, emekçiler, yani üretenlerdir. Ve tabii asıl arkasında olan gerçek, ezilenler, sömürülenlerin iktidarı olacak. Dikkat edin, çökmüş hiçbir yerde, bir tane ülke gösterilebilir mi ki orada gerçekten toplumun ezilmiş insanları , işçileri, emekçileri iktidarda olsunlar…
Böyle bir ülke çökmedi hiç, böyle bir ülke olmadı hiç çünkü. Ve olmadığı için de sosyalizm olmadı. Şimdi bunun karşısında bir de işçi ve emekçilerin iktidarı dendiği zaman gelişen teknoloji karşısında bu sayılar azalıyor gibi bir şey çıkıyor ortaya. Doğrudur, bu sayılar azalıyor. Ama bir toplumun ezilen insanlarının ezilmişlikten kurtulacağı düzenin adı sosyalizm. Ezilmiş insanlar eğer çoğunluktaysa aynı zamanda demokrasinin adı sosyalizm. Yani çoğunluğun iktidarı, tabii azınlığın katılımcılığıyla bir demokratik oluşum meydana getirir. İsterse üretim hep robotlara dayandırılmış olsun. Eğer gerçekten eşitliğe dayalı bir düzen olmasa orada da ister beyaz yakalı olsun, ister üretime yardımcı insanlar olsun, onlardan bir bölümü ezilecektir, eğer sosyalizm denen eşitlikçi düzeni sağlayamazsan.
O nedenle buraya takılmak isteyen insanlar çok şabloncu görüyorlar meseleyi. Mesela “proleteryanın diktatöryası” filan deniyor. Bakıyorsunuz, Türkiye’de proleterya tanımı içine girecek insan sayısı 1 milyon 800 bin. Bu kadar! Şimdi ben klasik bir yaklaşımla proletarya diktatörlüğünü savunursa bir azınlığın diktatörlüğünü savunmuş olacağım. Bu ölçekte benim demokrat bile olmayacağım düşünülebilir. Azınlığın diktatöryasını savunan bir insanın demokrat bile olması mümkün değil.
Sosyalist düzende kamulaştırma bir araçtır. Sosyalizm adınra özel sektör kalkmış. Sovyetler Birliği’nde diyebilir miyiz ki özel sektör hala vardı. Özel sektöre çok başarılı bir biçimde son verilmişti ama insanların birbirlerine sömürmesine asla son verilemedi. Bunların hepsi bir yöntem. O nedenle eğer günün birinde her şey robotlar elinde bile olsa, eşitlikçi bir insanın, yani sosyalistin durup tahliller yapıp “peki kimler sömürülüyor acaba” diye bakması lazım. Kim sömürülüyorsa orada onun söz ve karar sahibi olacağı kadar bir pay alması gerekiyor. Teknolojinin gelişkesi bir de bu nedenle sosyalizmin çökmesini , bitmesini getirmez. Bir tek şey vardır, sömürü devam ettikçe sosyalist mücadele devam eder. Gerçek ve tanım bu olmalı.
Benim yıllarca hazırladığım belgelerde, her türlü sömürüye ve yeni sömürü biçimlerine, diye bir söz vardır. Her türlü sömürü bugüne kadar sürdürülen sömürü. Ama sömürmek isteyen güçlerin nasıl yeni sömürü biçimleri yaratacağı bilinmez. Şimdi bana sorsanız, ne bu yeni sömürü diye. Doğrusu bilmiyorum. Onlar bilmek zorunda aslında.
- Sosyalistler yüzlerini 2000’li yıllara çevirdiklerinde neler görüyorlar? 2000’li yılların sosyalizmi sınanmış sorunlarından arınacak mı?
Bütün dünyada halklar nasıl yaşıyor, nasıl davranıyor ve nasıl karşı çıkıyorsa öyle olacak. Ama eğer globalleşmeye karşı emekçilerin enternasyonalizmi oluşabilirse bugünden, şöyle olabilir diye bir şeyler yürütebiliriz. Ama ülke ülke sorarsanız daha akılcı yanıtlar verebilirim. Çünkü yeni sömürü biçimleri nasıl uygulanacaktır gibi, yeni sömürü biçimleri emekçi çevreleri tarafından nasıl algılanacaktır da çok önemli. O nedenle vereceğim yanıt bir kehanetten öteye geçemez. Yalnız genel hatlarıyla, doğası gereği ölmek zorunda olan bir şeye karşı bir seçenek çıkacak. Uygulaması çöken sosyalist etiketli ülkelerde eskiye dönüş gerçekleştiğinde, doğal olarak yanlışlardan arınma yoluna gidilecektir. Sosyalizme ilk kez geçecek ülkelerde ise bu yanlışların daha az yaşanacağını sanıyorum.
- Dünyada milliyetçilik hareketleri sınıf hareketlerinin önüne geçti.En azından bugünün pratiği bunu gösteriyor. Milliyetçilik sınıf mücadelesini bir anlamda sekteye mi uğratıyor?
Bıçakçı – Kapitalizmin ömrünü uzatmak için geçici bir çözüm olarak sosyalist mücadelenin önünü kesmek üzere konulmuş bir şey. Yalnız bunun sürecinin çok uzun olabileceği düşüncesini taşımıyorum. İnsanların doğası gereği materyalist olmak zorunda olduğuna inanıyorum. Ve o doğadan hareketle insanların günün birinde birbirni niye boğazladığının mantığını bulamamasının sıkıntısını çekeceğine inanıyorum. Bu nedenle sömürüyü sürdürürken bütün dünyada sömürü düzenine